Merhabalar...

Şu anda Elena Demiryürek'in blog'unda bulunuyorsunuz... Burada benim yazılarımı, röportajlarımı bulabilirsiniz... Fotoğraflarlara gün gelecek zenginleşecek bu blog ama şimdilik zamanı var... Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim

9 Ocak 2009 Cuma

Mülkiye’den basketbol antrenörlüğüne

Fenerbahçe Dergisi Ocak 2007 47. Sayı
Röportaj: ELENA DEMİRYÜREK
Fotoğraflar: AHMET HOPYAR

Ailenizin sizin için hayal ettiği kariyeri ne kadar başardığınızı düşünüyorsunuz? Peki ya kendi istediğiniz kariyer, ona ne kadar yakınsınız? Kendi istediğiniz ile ailenizin sizin için yaratmaya çalıştığı kariyer arasında kalırsanız hangisini seçersiniz? İşte bu, kendi kariyer seçimini net olarak 35 yaşından sonra yapan ve Türkiye’nin en iyi antrenörlerinden olan birinin, Zafer Kalaycıoğlu’nun öyküsü. Son 7 yılını Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı’na adamış ve konu ile ilgili kupaların çoğunu müzemize götürmüş olan Zafer Kalaycıoğlu ile Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri’nde görüştük.
Türk basketbolunun tecrübeli antrenörlerinden birisiniz. Kariyerinizi bize biraz anlatır mısınız? Ben basketbola çok geç başladım. Kardeşim Ayfer Sunter, Türk Telekom koçu Ercüment Sunter’in eşi, okulda basketbolla ilgilenmeye başlamıştı. Kardeşim de, ben de TED Ankara Koleji mezunuyuz, burada basketbol oynamaya başladık. Liseyi bitirdikten sonra Siyasal Bilimler Fakültesi’ni kazandım. Orada bulunan spor salonu ve kardeşimin yönlendirmesi ile basketbola adım attım.

Basketbola geç başlamanın dezavantajlarını yaşadınız mı? Evet yaşadım. Özellikle milli takıma girememek bu dezavantajların başında geliyor. Gerek ben gerekse etrafımdaki insanlar basketbola erken başlamam durumunda milli takım statüsünde bir oyuncu olduğumu düşünüyorduk. Ama o dönemde iş işten geçmişti.
Basketbol nasıl oldu da bir gençlik macerası olmaktan çıktı? Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan öğrenciler Mülkiye dışında başka bir takımda basketbol oynayamazlardı. Ben de Mülkiyede basketbol kariyerime başladım. Orada Armağan Asena isimli çok değerli bir hoca tarafından çalıştırıldım. Kendisi tempolu basketbolu Türkiye’ye getirmiş çok değerli bir hocadır. Aynı zamanda Mülkiyelidir ve Dış İşleri Bakanlığı’nda Dış Ticaret alanında da üst düzey görevlere gelmiş, ancak antrenörlük yapmaktan da vazgeçmemiş değerli bir insandır. Basketbolum açısından büyük önemi vardır benim için.


HEM OYUNCU HEM ANTRENÖR

Herkes basketbolcu olarak büyük isimler yapmaya çalışır. Ancak biz sizin aktif basketbol yaşantınız sırasında da antrenörlük yaptığınızı duyduk… Kız kardeşimin basketbolu bıraktığı sezon TED Ankara Koleji Bayan Basketbol Takımı antrenörü de antrenörlüğü bırakıyordu ve bu alanda bir boşluk meydana gelmişti. Ben de Mülkiye’de basketbol oynuyor, bir yandan da antrenörlüğe ısınıyordum. Ve sonunda bana teklif geldi. Ben de böylece ilk kez 1973-1974 yılları arasında bir takımı çalıştırarak antrenörlük kariyerime başlamış oldum. O dönemde bayanlar liginde deplasmanlı lig bulunmuyordu. Onun yerine şimdinin genç takımlarının oynadığı statüde bir turnuva düzenleniyordu. Biz de o yıl TED Ankara Koleji ile Ankara şampiyonu olduk. Sonrasında Ankara Şampiyonu olarak Türkiye Şampiyonası’na katıldık. Finalde İstanbulspor’u yenerek Türkiye Şampiyonu olduk. Bu başarı ile birlikte ilk kez Avrupa Kupalarına katılmaya hak kazandık. İlk turda elendik. Ancak bu kazandığımız başarılar benim antrenörlük konusu üzerinde düşünmeme sebep oldu. Bu başarı sonrasında Ülker’in altyapılarını çalıştırmaya başladım. Ancak o zamanın şartlarını bugünün bakış açısı ile gördüğümde çok az çalışma olanağı vardı. O dönemde çok fazla basketbol oynamak isteyen kişi olmasına rağmen bu olanaksızlıklar nedeni ile amaçlarına ulaşamıyorlardı.
Bu duruma nasıl bir çözüm buldunuz? Bu imkansızlıklar sonrasında ben oradan ayrıldım ve Etlikspor adında bir amatör takım çalıştırma şansı buldum. Etlik şu anda Ankara’nın önemli semtlerinden biri. O dönemde o semtte oturan kişiler tarafından desteklenen bu takım amatör kümede mücadele ediyordu. Başkanlığını ise Cenkoğultürk yapıyordu. Kendisi bize planlarımızı uygulamakta çok yardımcı oldu. Bu planlarımızın başında ise TED Ankara Koleji’nden mezun olduğu için kadroda fazla şans bulamayan ama basketbol oynamak isteyen oyuncular ile Etlikspor’un oyuncularını birleştirerek bir takım kurmaktı. Böylece de takımı amatör kümeden çıkartmayı hedefliyorduk. Başarılı da olduk. Bu arada oyunculuğum da devam ediyordu. Aynı yıl Mülkiyespor’u da birinci lige çıkarttık.

OKULDAN SONRA GERÇEK HAYAT BAŞLADI




Bu kadar başarı kazandınız. Okuldan sonra ne oldu? 1979’da okulu bitirdiğimde gördüm ki basketbol antrenörlüğünden para kazanılmıyor. Çünkü o dönemde bu işlere çok amatörce yaklaşılıyordu. Ben de Maliye Bakanlığı’nda göreve başladım.
Peki ya antrenörlük?Antrenörlüğü de işten çıktıktan sonra yapıyordum. Hatta o dönemde öyle bir tempom vardı ki çoğu insan inanmıyordu. Sabah erken oyuncuları kaldırıp antrenman yaptırıyorduk, sonra ben işe oyuncular okullarına gidiyordu. İş çıkışı da saat 17.00 – 17.30 gibi idman yapıyorduk. Böyle olunca işimden dolayı zaman zaman antrenmanlara geç kalabiliyordum işimden dolayı. Bu da benim koçluktan çok asistan koçluğa yönelmeme neden oldu. Çünkü o dönemde asistan koçlara daha toleranslı davranılıyordu. Bu yardımcı antrenörlük dönemim benim bilgi depolamamı sağlayan bir süreç oldu. 1980’den sonra asistan koç olarak Murat Didin ve Ercüment Sunter ile birlikte çalıştım. Onlarla Ortaş Yeni Şehir ve Besdenspor gibi takımlarda çalıştım. Hatta şimdiki Fenerbahçe Yönetim Kurulumuzda bulunan Mahmut Uslu da bu kulübün önemli yöneticilerinden biriydi. İlk kez profesyonel anlamda koç olarak çalıştırdığım takım Ziraat Fakültesi olmuştu. Daha sonra Kayseri Meysu’yu çalıştırdım. Bu takım 3 yıl boyunca büyük yatırımlar yapmış ancak bir türlü istediği başarıyı gösterememişti. Benim koç olduğum dönemde Kayseri Meysu yaptığımız 10 maçın onunu da kazanarak birinci lige çıktı. Ancak bu sırada Meysu Fabrikasında bazı durumlar oluyordu ve 2. ligde yaptıkları yatırımın yarısını yapacaklarını söylediler. Yabancı oyuncu da transfer edemeyince kötü sonuçlar alındı ve onlar da ilgilerini kaybettiler nitekim sezon ortasında bu duruma bir ara verilmesi gerektiğini söylediler. O sezonun sonunda PTT Ercüment Sunter, baş antrenördü ben de orda asistan koç olarak görev yapmaya başladım. O dönemde 1993 – 1994 PTT büyük beklenmedik bir başarı gösterdi ve normal sezonu birinci bitirdi.

u sırada hala Maliye Bakanlığı’ndaki görevinize devam ediyor muydunuz? Evet. Ben 1993-1994 sezonunun sonunda Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’ndan bir teklif aldım. Eski oyuncularımdan biri bana bu teklif ile geldi ve Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’nı çalıştırıp çalıştırmayacağımı sordu. O dönemde de Galatasaray Bayan Basketbol Takımı Milli Takım oyuncularının toplandığı bir yerdi. Şöyle ki 10 oyuncunun 9’u A Milli Takımda 1’i de genç millilerde forma giyiyordu. Fakat bu teklifi yaptıklarında benden İstanbul’a yerleşmemi istediler yani olaya artık tam anlamıyla profesyonel bakmam gerekiyordu. Bu da benim büyük bir karar vermeme neden oldu. Çünkü o dönemde Maliye’de önemli bir görevdeydim. Türkiye’nin dış ülkelerle olan vergi anlaşmalarını hazırlayan şube müdürüydüm. Anlaşmaları İngilizce’ye çevirip imzaya hazır hale getiriyordum. Bu görevden ayrılmam gerekiyordu. Bir süre düşündüm ve ayrılma kararı aldım ve böylece tam anlamıyla antrenörlüğe başlamış oldum. Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’na geldiğimde benden istenen; Şampiyonlar Ligi olarak kabul edilen Euroleague’e gitmemizdi. Bunu başardık. Eleme turunu geçerek ilk defa bir Türk takımının Euroleague’ye gitmesini sağladım. Daha sonra takım play – oflara katıldı. Final Four’a katılan ve askeriyenin destek verdiği ve Rus Milli Takımının tamamını bünyesinde barındıran CSKA Moskova takımı ile karşı karşıya geldik. Maçın birini uzatmada kazandık. Ancak sonrasında elendik. Ertesi yıl da aynı şekilde eleme turunu geçtik ve Euroleague katıldık ve Play-off’a katıldık. Como takımı ile eşleştik ve onlara elenince Avrupa macerası da bitti.
İki sezonun ardından Galatasaray’dan ayrıldınız. Sonra ne oldu? Sezon bitiminde Ülker’de antrenör değişikliğine gidilmişti. Ercüment Sunter’i ve Lütfü Arıboğan’ı transfer etmişlerdi ve benim de gelmemi istediler. Ben de Erkek Basketbolu’na gitmenin uygun olacağını düşünüp Ülker’e geçtim. Ama orada beklentiler çok fazlaydı ve yöneticiler başarı konusunda ciddi bir sabırsızlık gösteriyorlardı. Sezonun ilk yarısının ortasında dışardan gelen baskılar ve bu acelecilikleri nedeni ile sezon ortası gelmeden Ercüment Sunter istifa etmesi ile birlikte ben de kendisiyle geldiğim için istifa ettim.
Bu kısa süreli bir deneyim olmuş ama Ülker sonrasında erkek takımlarını çalıştırmaya devam ettiniz mi? Sezonun ortasında 1. Lig Erkek Basketbol Takımları’ndan Mavi Jeans Ortaköy’e transfer oldum. Bu takım ligin en altındaydı ve herkes düşecek gözü ile bakıyordu bu takıma. Kalan 11 maçta 8 galibiyet alarak o sezonu play-offlara katıldık ve ABD’li oyuncularımız paralarını alamadıkları için bu sırada ülkelerine döndüler. Play-offlarda Fenerbahçe ile eşleştik ve Fenerbahçe’nin o dönem kadrosu gerçekten çok güçlüydü. Biz ligin iki maçında da yenildiğimiz için play-offlara 1-0 geride başlıyorduk. Ancak ligde Beşiktaş’ı ve Galatasaray’ı yenmiştik. Takımın yöneticileri bizimle play-off maçı öncesinde bir görüşme yaptılar. Tarihlerinde hiçbir Fenerbahçe galibiyetlerinin olmadığını eğer bunu da başarırsak en azından çok büyük bir mutluluk yaşayacaklarını söylediler. Biz de dışardan ekstra şutlar sokarak o maçı kazandık ancak diğer maçı İbrahim Kutluay’ın basketleriyle kaybettik. O sezonu da kapattık. Ama Mavi Jeans Ortaköy takımın üzerinden desteğini çekmişti. Sonraki sezon Ortaköy bu kez Emlak Bankası ile görüşmelere başlamıştı. Emlak Bank Ortaköy olarak devam etme kararı almıştı. Ancak o dönemde bana çok güzel ve farklı bir teklif gelmişti. Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı Menajerliği. Ben büyük bir ikilem içinde kaldım. Çünkü ailede Fenerbahçeli bir aileyiz. Bu anlamda Fenerbahçelilik ağır bastı ve kendimi Fenerbahçe’de menajer olarak buldum. O dönemde Fenerbahçe Basketbol Takımını 1907 derneği yönetiyordu. 1907 derneği o zaman üçlü bir komite oluşturmuşlardı ve benden istedikleri ilk şey Hanry Turner’ı Türk vatandaşı yapmamdı. Bu sürenin bitmesine de bir buçuk ay vardı. Ben hiç kimseden yardım almadan mülkiyeli olmanın avantajını da kullanarak bu işi hallettim. Her ayrıntı ile kendim ilgilendim ve Ankara’ya bizzat gidip işlemleri takip ederek bu işi hallettim. Mülkiyeli olmanın yararını da orada gördüm. Çünkü bir çok birimin şube müdürü benim sınıf arkadaşım çıktı bu da işlerimi kolaylaştırdı. Henry Turner’ı Türk yaptıktan sonra William Odell Hodge diye ABD’li bir oyuncu aldık ancak o istenileni veremedi. Bu arada Levent Topsakal, takımın hem guardı hem de kaptanıydı. O daha sonra ayak bileğinden bir sakatlık yaşadı. Ayrıca takımda başka guard da olmayınca takım guardsız kaldı. Serdar Apaydın hayatında hiç guard oynamamış biri olarak bu pozisyonda oynamaya başladı. Tabii çok kötü sonuçlar aldık çünkü bu durumda Serdar’ın skor ağırlığı da azalmış oldu. Öyle olunca bir anda hala nedenini bilmediğim bizim haricimizde olan olaylar meydana geldi. Ayrıca bu arada 1907 Derneği ile Kulüp arasında da sorunlar ortaya çıktı. Dernek basketboldan elini çekti. Mehmet Ali Aydınlar antrenör değişikliğine gitmek istediklerini söylemişti. Ben de henüz sezonun ortası bile gelmemişken böyle bir durumun olmaması gerektiğini söyledim ve bu durumu ertelemiş olduk. Ancak Bursa’da Tofaş’a son saniyede yenilmemizin ardından yapılan toplantı sonrasında benim yerine Hakan Artış’ı göreve aldılar. Benim görevden ayrılmamın ertesi gününde Emlak Bankası’ndan hemen bir teklif getirdi. Emlak Bankası Erkek Takımı 1. Lige çıkma hedefi ile geldiler. Onları öne 2. Lig’e çıkarttım. Sonraki sezon da İTÜ en büyük rakibimizdi. İTÜ ile büyük çekişme yaşadık. Güray Kanan Fenerbahçe’nin eski kaptanlarındandı onu kadromuza dahil ettik ve 1. Lig’e çıktık. Ama 1998-1999 yılında Emlak Bankası, banka olarak iflas edince basketbol takımı kapandı. Daha sonra Türk Telekom beni göreve çağırdı. Koç Ercüment Sunter’di, yardımcı coach olarak gittim ama fazla verimli olamadım ve o sezonu Ankara’da geçirdim.

Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı’na gelişiniz nasıl oldu?
Sezon bitmeden Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı için teklif aldım. İyi bir yatırım yapacağız takımımızın çok yerlere gelmesini istiyoruz dediler. O zamanki menajer Murat Yosmaoğlu’ydu ve beni Fenerbahçe’de çalışmaya ikna etti ve ben 1999 yılının haziran ayında Fenerbahçe’ye geldim. Geldiğimde gördüm ki Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı büyük mesafe kat etmişti. O dönemde basketbol şubesi ile Osman Yalçın ilgileniyordu. Yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışan bir kişiydi ve bu anlamda hedeflerimizi belirleyerek sezona başladık. Ancak sezon zorluklarla başladı.
Fenerbahçe’deki ilk maçımı ömrüm oldukça hatırlayacağım.
Fenerbahçe’deki ilk resmi maçınızı hatırlıyor musunuz?
1999 yılının Ekim ayı benim Fenerbahçe’deki ilk resmi maçımdı. Galatasaray’a karşı Cumhurbaşkanlığı Kupası maçına çıktık. Galatasaray’ın Rus Milli Takım Kaptanı olan Irina Routkovskaia bi oyuncusu vardı ve çok iyi bir şutördü. Ayrıca onların 2 ABD’lileri vardı. Nevriye de o takımda oynuyordu. Bizim takımımız ise genç bir takımdı. Beşiktaş’tan iki genç oyuncu Meral ve Sariye’yi tranfer etmiştik. Yabancı oyuncularımızdan Rus Oxana Zakalyuzhnaya’nın bonservisi henüz alınmamıştı ve o maçta oynayamadı. ABD’li oyuncumuz Tonya La Ray Edwards da maçtan bir gün önce geldiği için tam olarak kuralları bilmiyordu. Böyle bir durumda herkes Galatasaray’ın kazanacağını düşünüyordu ama biz bu maçı sadece Türk oyuncularla oynadık ve kazandık. Bu benim basketbol hayatımda unutamadığım tek maçtır. O sırada Mahmut Uslu da tribündeydi ve bu başarı büyük bir coşku ile kutlandı. Bu maçta herkes birbirine daha çok inandı ve güvendi. O sezon Türkiye Kupası’nı da kazandık. Ancak lig içinde çok fazla sakatlık yaşadık. Sezonu 3. bitirdik. Galatasaray 2. bitirdi. Biz ligde Galatasaray’a 2 maçta da yenildik ve play- offlarda 3 maçta kazarak Galatasaray’ı eledik. Takımımızı zaten onların silahlarına göre oluşturmuştuk. Ancak Botaş’ın çok önemli bir oyuncusu vardı ve biz onu durduramadık. Ayrıca point guardımızın bir hastalığı oldu. Ancak ertesi yıl tüm kupaları kazandık.
Fenerbahçe’ye sayısız kupalar kazandırmış bir antrenörsünüz. Fenerbahçe’de uzun yıllardır hizmet ettiğiniz düşünülürse özellikle menajerlik döneminiz ile şimdiki zaman arasında neler değişmiş? O zamandan bu yıla kadar kazandığımız kupalar ortada. Bu kupaları arttırmak bizim için büyük bir onur. Ama bu zaten bizim görevimiz. Geriye dönüp baktığımda çok büyük başarılar kazandığımızı görüyoruz. Bunun arkasında yatan en büyük gerçek Başkanımız Aziz Yıldırım’dır. Ben menajer olarak çalıştığım dönem ile şimdiyi kıyasladığımda arada dağlar kadar fark var değimi bile yetersiz kalıyor hem idari hem tesis anlamında. Gerçekten Aziz Yıldırım çok büyük bir vizyona sahip.



Herkes Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı’nın kazandığı başarıları biliyor. Görevde olduğunuz dönemde çok az kupa kaybettik. Hatta bir Avrupa Kupası finaline de çıktık. O maçta ne oldu da kupayı kaybettik?
Başkanımızın büyük hedefleri var ve camiayı da buna alıştırdığı için şimdi bunun bir anlamda sıkıntısını yaşıyoruz aslında. 3 yıl önce Euro Cup’ta Final oynadık ama kimseyi mutlu edemedik. Avrupa’da final oynayıp kaybettiğimiz için neredeyse başarısız ilan ediliyorduk. İtalya deplasmanında Napoli ile finali oynamıştık. Herkes Fenerbahçe 10 maç oynasa 9’unu kazanır diyordu. Ama o maçın kaybedilmesinde herkesin atladığı bir nokta vardı, o da şuydu: Maçın oynanacağı günün öncesinde Papa hayatını kaybetmişti ve biz maçı İtalya’da oynuyorduk. Bu hem Napoli’nin hem de hakemlerin üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştu. Bunu unutmamak gerekir. Hedefler yüksek olunca ve başarılar da arka arkaya gelince beklentiler de çok yüksek oluyor. İnsanlar da güzel şeylere çabuk alışıyor ve bizim sorumluluğumuz da bununla birlikte artıyor. O sezon kupaları almamız bile kimseyi mutlu etmedi. Biz de bu üzüntünün ardından zor toparlandık.


BAŞARININ TEMEL PRENSİBİ DEVAMLILIKTIR


Başarının sizce sırrı nedir?
Başarının esası devamlılıktır. Baktığınızda son 10 yılda Fenerbahçe’den daha çok zirvede yer alabilen bir takım Türkiye’de yok ve bu durum gerek sportif başarı, gerek tesisleşme gerekse de idari başarı ile kanıtlanıyor. Şu anda herkesin gıpta ile baktığı genç bir yöneticimiz var Ali Koç. Gerçi gönül ister ki Fenerbahçe’ye gönül veren başarılı iş adamlarının tamamı bu şekilde aktif olsun ama Al Koç’un yaptığı fedakarlığı herkesin yapmasını bekleyemezsiniz. Ferit Şahenk ve Mehmet Ali Aydınlar’ın da katkıları yadsınamaz. Fenerbahçe bu kişilerin ileriye dönük vizyonları ile oluyor. Antrenörlerin görevi takımı iyi yönlendirmek.
Birbirinden bağımsız karakterlerde, farklı kültürlerden gelen ve hemen hemen farklı dilleri konuşan oyuncularınız var. Onları bir arada tutmak, motivasyonlarını ve konsantrasyonlarını sağlamak için neler yapıyorsunuz? Bu durumun esası aslında tecrübedir. Tecrübe yaşanarak öğrenilen bir şey. Burada Menajerimiz Didem Akın’ın başarısı yadsınamaz. Çünkü bayan basketbol takımı çalıştırıyoruz ve oyuncularımızın bütün sorunları ile daha yakından ilgileniyor. Bizler taktikleri verdikten sonra ya da maç sonrası konuşmanın ardından soyunma odasından ayrılıyoruz. Ancak Didem Akın orada kalıyor ve onların gerek motivasyonuyla gerekse maç sonrası durum değerlendirmesini yaptırmak açısından dengeyi sağlıyor. Takım havası da bu sayede oluşturuluyor.
Fenerbahçe, bayan basketbol takımının Türkiye’deki en büyük temsilcisi. Bu Avrupa’da da böyle kabul ediliyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı’na gelmek isteyen çok oyuncu var. Türkiye’ye gelen yabancı oyuncular önce Fenerbahçe’nin kapısını çalmış sonunda bizden olumsuz yanıt almış ve diğer takımlara yönelmiş oyuncular. Beşiktaş’a giden Stacy gibi oyuncular bizim tercihimizi mevcut oyuncularımızda karar kılmamızın ardından bu kulüplere gitmiş kişiler. Bu gibi durumlar Fenerbahçe’nin büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. Bir takımı oluşturmak doğru isimleri takıma dahil etmek başarının % 70’ini oluşturuyor. Geriye kalan yüzde 30’luk ise disiplinden taviz vermeden oyuncuları çalıştırmak ve sakatlık gibi şanssızlıklar yaşamamaktan geliyor.



BÜYÜK HEDEFLERİ BAŞKANIMIZLA BELİRLİYORUZ


Hedefleri nasıl belirliyorsunuz?
Biz hedefleri oluştururken Başkanımız Aziz Yıldırım ile bir toplantı yapıyoruz. Kendisi bize master planı ve hedeflerimizi söylüyor. Biz de bu plan doğrultusunda gerekli argümanları Başkanımıza ve yönetim kurulumuza bildiriyoruz. Sonrasında da bu argümanlar sağlandığında bizim her hangi bir mazeretimiz kalmıyor ve belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemeye başlıyoruz. Geçen yıl biz Türkiye Kupası’nı kazanıp geldiğimizde Başkanımız bize “Siz görevinizi tamamlamadınız sizin göreviniz Lig kupasını aldığınızda bitecek” dedi. Çünkü biz önceki yıl bu kupayı kaybetmiştik. Biz de mesajı aldık play-offlar başladı. Beşiktaş ile oynanan 9 maçın 7’sini kazanarak şampiyon olduk Şampiyonluğumuzu da Akatlar’da oynadığımız maç ile ilan ettik. Görevimizi böylece tamamlamış olduk.
Avrupa’daki hedeflerimizin şu anda neresindeyiz? Bu yıl EuroLeague’e katılacağımızı söylediğimizde herkes bize gülüyordu. “Boş verin orayı” diyorlardı ama biz Başkanımızın direktifleri doğrultusunda bir kadro oluşturduk ve şimdi görüyoruz ki çok doğru bir tespit yaptık. Ne kadar çok maç kazanırsak o kadar büyük avantaj sağlayacağız. Grubumuzda bulunan rakiplerimiz ciddi ve çok güçlü takımlar. Geçmişlerinde de burada önemli başarılar elde etmiş takımlar. Beşiktaş ve Botaş’ın oynadığı ligde seri başı. Ancak oradaki ilk maçlardaki dereceler grupların durumu ile ilgili geçtiğimiz yıl yaşadılar bu durumu tabi. Ülkemizin puanını arttırsınlar. Euroleague’de sadece biz oynadığımızda insanlar durumu fark edemiyor.

100. yılımızda Bayan Basketbol Takımımızın temel hedefi nedir?
Başarılı olmak aslında 100. yıl hedefimizi oluşturuyor. 100. yıl konusunda temel hedefimiz Başkanımızın master planda söylediği gibi altyapıdan yetişen oyunculara daha çok süre vermek ve onları Fenerbahçe’ye kazandırmak. Begüm Dalgalar, Melike Bakırcıoğlu, Selin Ekiz, Nilay Yiğit, Birsel Vardarlı gibi oyuncuların Şaziye Karslı, Cappie Pondexter gibi güçlü isimlerin arasında altyapı oyuncularımıza yer bulmaya ve onların sürelerini uzatmaya çalışıyorum. Bunu da şöyle dengelemek için uğraşıyorum. Bunu da Euroleague’de tecrübeli oyunculara, lig maçlarında da tecrübe kazanmasını istediğimiz oyuncularımıza yer veriyorum. Böylece de dengeyi kurmuş oluyorum.

Takımımızın geniş bir kadrosu bulunuyor. Bu durumun avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Geniş bir kadroya sahip olmamız oyuncularımızın tecrübe kazanmalarını sağlıyor. Hatta bazı oyuncularımızı Migros’a yolluyoruz. Burada tecrübe kazanmaları için uğraşıyoruz. Burada kazandıkları tecrübenin ardından hem biz hem de onlar isterlerse Fenerbahçe’ye geri çağırabiliriz. Yetiştirdiğimiz oyuncular A Takımda görev aldıklarında çok mutlu oluyoruz. Bazı şanssızlıklar yaşıyoruz. Mesela Nalan Mete, takım kaptanımız A Takıma gelene kadar hep pivot oynatılmış. Aslında yeri orası değildi. Ben Nalan Mete’yi 3 numaralı pozisyona forvete çektim. Eğer Nalan’ı forvete çekmeseydik belki de basketbola küsüp bırakacaktı. Geçtiğimiz yıl eğer sakatlığı olmasaydı Milli Takım’a gidecekti. Ancak en büyük şanssızlığımız, 1982 doğumlu Şükran Albayrak. Ona yaptığımız yatırım çok büyüktü. Ancak ağır bir sakatlık geçirdi ve basketbolu bıraktı. Onun bu durumu Fenerbahçe’nin şanssızlığı. Nilay Yiğit’i aldığımızda Milli Takıma seçilmemişti bize geldikten sonra Milli Takıma seçildi. Fenerbahçe bu anlamda sporcuların yetişmesi açısından önemli bir okul.Fenerbahçe bir lokomotif olmuştur bu anlamda. Kuru kuruya alınan bir kupadan çok böyle hedefler de belirliyoruz.

Bir çok başarı kazanmış bir antrenör olarak kaç kupa kazandığınızı tam olarak hatırlıyor musunuz?
Erkekler ve bayanlar liginde aldığım kupalara baktığınızda benden daha çok kupa kazanmış antrenör bulunmuyor. 18 kupa oldu.

BAYAN ANTRENÖRLÜĞÜ DAHA ZOR

Bayan ve erkek takım antrenörlüğü yapmış bir koç olarak hangisinin daha zor olduğunu düşünüyorsunuz?

Bayan basketbol antrenörlüğü daha zor. Çünkü burada oyuncularınıza istediklerinizi onları kırmadan incitmeden yaptırmalısınız. Üzmeden, ağlatmadan yaptırmalısınız. Ben sesimi 2 ton artırırsam her antrenman epeyce mendil harcanır. Yüksek sesle konuşmamaya özen göstermeniz gerekiyor çünkü bu durumu kaldıramayabilecek oyuncular var. Bunun için de oyuncularınızı çok iyi tanımalısınız.

Erkek basketboluna geri dönmek gibi bir durumunuz söz konusu olur mu?
Şu anda benim erkek basketboluna dönmem çok zor olur. Çünkü hem kariyer olarak bayan basketbol koçluğunda çok büyük bir kariyer ve tecrübe elde ettim. Şu anda Bayanlar Euroleague’de benden daha çok maça çıkmış antrenör bulunmuyor. Ayrıca 5 yaz aralıklarla 10 yılda WNBA’yi canlı olarak en çok seyreden Türk’üm. Hiçkimse Türkiye’de benden daha çok WNBA maçı izlemiştir ve benden daha çok oyuncuları da tanıyan yoktur. Çünkü hem geçmişi hem şimdiyi biliyorum. Bu anlamda maç izlemek çok büyük avantaj. Ayrıca idmanlarını da izledim. Örneğin Marie Ferdinand’ı Fenerbahçe’ye transfer etmek için üst üste 3 idmanını izledim. Bu çok büyük bir şey çünkü siz arka arkaya bir takımın idmanını seyrettiğinizde o takımın artılarını ve eksilerini anlarsınız. Bu da o takımın sonu olabilir çünkü siz bu bilgileri başka bir takıma verebilirsiniz bu da o takımın sonu olur. Ama bu tamamen size olan güvenle alakalı. Bu kadar tecrübe elde etmek biraz garip olur. Ben 2000 yılında Yıldız Genç ve Ümit takımların koçluğunu yaptım. Onları seçen de bendim. Diğer ülkelerdekini de biliyorum. Bu gibi avantajlarım var. Önceki bilgilerim ile bugünü birleştirince büyük bir tecrübe ortaya çıkıyor bu da takımımıza avantaj sağlıyor. Uzun bir süredir All Star’ın Türkiye takımının koçluğunu bir yıl dışında tüm yıllarda ben yaptım. Yapmadığım yıl da zaten bayan basketbol takımı çalıştırmıyordum. Bunların tamamı tecrübe ile alakalı zannediyorum. Ayrıca TBF’nin birkaç kategoride yaptığı antrenörlük kurslarında da eğitmenlik yaptım. Sayısız antrenör yetiştirdim bu açıdan bakıldığında…


FAZLADAN YAPILAN ÇALIŞMALAR OYUNCULARI GELİŞTİRİR

Genç oyuncuların gelişimleri açısından ne gibi programlar uyguluyorsunuz? Yazın oyuncularımızı ayrı çalıştırıyoruz. 1.5 – 2 ay fazladan çalışıyorlar. Oyuncuların eksiklerini gidermeleri için sezon başlamadan idman yapıyorlar. Türk oyuncuların en büyük sorunu biraz tembel olmaları. 15 gün aramazsanız hiç ses çıkartmazlar. Getirdiğimiz kaliteli oyuncular, genç oyuncularımıza örnek oldu. Geçen yıl gelen Nicole Powel ekstra o kadar çok çalışma yapıyordu ki bir oyuncunun ne kadar çok çalışarak başarı kazanabileceğini gösterdiler. Coco ve Kelly Miller kardeşler bu duruma bir başka örnek. Çünkü onların fiziki özellikleri her şeyleri bizim oyuncularımız ile aynıydı. Ama o kadar ekstra idman yapıyorlardı ki ulaştıkları performans inanılmazdı. Böyle olunca bizim oyuncular da fazladan çalışmalar yapmaya başladılar. Çünkü sonuçlarını görüyorlardı. Bizim yaptığımız çalışmalarla da çok büyük başarılar kazanan ve bizden aldıkları paranın 4 katını falan kazanan oyuncularımız da oldu. Bunarlın en önemli örneği Oxana Zakalyuzhnaya. Bizden ayrıldığında bize geldiğinde aldığı paranın 4 katını kazandı.
Serap Yücesir neden takımdan ayrıldı? Altyapıdan oyuncuları görmek istiyorsak bazı oyuncuların kenara geçmesi gerekiyordu. Remzi Dilli, Serap Yücesir ile yaptığı görüşmeler ile antrenör yardımcılığı ya da antrenör yardımcılığı ya da alt yapı menajerliği teklif etti ancak Serap bunların hiçbirini kabul etmedi. Bu takımda yer almak istediğini söyledi ama şöyle bir durum var eğer biz Serap’a böyle bir yer açmak için Melike’nin zamanından almamız gerekiyordu. Ancak materyaller bir araya geldiğinde kararı bu anlamda ben veriyorum. Böylece ben de bu kararı vermiş oldum. Remzi Dilli’nin tekliflerini de reddetince takımdan ayrıldı.

Taraftarımızın takıma desteği ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Bizim açımızdan taraftar bu ekibin bir parçası. Caferağa Spor Salonu’nu bir karnavala çeviriyorlar. Bütün oyuncularımıza şarkılar yapıyorlar. Öyle ki eskiden oyuncular soyunma odasına giderlerdi şimdi maç bitse de taraftarımıza gitsek diye maçın bitmesini bekliyorlar. Arada sırada kötü sonuçlar aldığımızda onlar da bizim kadar üzülüyorlar. Bu gibi durumlarda biraz daha sabırlı olmaları gerekiyor Onların da bilmedikleri şeyler olabiliyor. Soyunma odasında antrenmanda ne olduğunu, kimin neden oynamadığını, neden benchte oturduğunu ya da oynamadığını bilmelerine olanak yok. Yanlış yorumlar yapıyorlar. 7 yıldır Fenerbahçe’deyim ve artık onlar da beni tanıyorlar. Bu kadar alınan kupadan sonra güvendiklerini düşünüyorum. Zafer Hoca’nın bir bildiği vardır diyenlerin sayısı çoğaldıkça ben daha mutlu oluyorum.


Bir çok takımı çalıştırdınız. Antrenörlüğünüz konusunda kariyeriniz ortada. Peki profesyonelliği bir kenara bırakırsak gerçekten Fenerbahçeli misiniz?
Bu soru bana çok soruluyor. Evet ben Fenerbahçeliyim. Biz kuşaklardan gelen bir Fenerbahçelilik kültürüne sahibiz. Bana bu kültürü babam, oğluma da ben aşıladım. Hatta oğlumun adı, dönemin önemli futbolcularından olan Serkan (Acar) ağabeyin ismidir. Oğlumun doğumu sırasında Serkan Acar Fenerbahçe’nin en önemli futbolcularındandı, dönemin önemli yıldızlarından Ayşecik ile de evlendi. Eşim ve ben de ortak karar vererek oğlumuzun ismini Serkan koyduk.


Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken ailenize nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Aileme bir vakit fazla ayıramıyorum ama bu genel antrenör sorunudur. Maksimum 2 hafta tatil yapabiliyorsunuzdur. Ben 7 yıl süresince tatil yapmadığımı bile biliyorum. Ama yaptığım işten zevk aldığım için değiyor.


Maliyeden ayrıldığınıza pişman oldunuz mu?
Maliyede kalsaydım müdür olabilirdim. Babam 15 yıl milletvekilliği yaptı ve benim de siyasi kariyerimi hazırladı. Bu doğrultuda ilerleyebilmem için siyaset okumamı istedi ben de Mülkiye’ye girdim. Kariyerimle ilgili kararı, Galatasaray’a gitmek için Mülkiye’deki görevimden istifa ettiğimde yani 35 yaşımda verdim. Şimdi geriye bakıyorum da hiç pişman değilim. Çünkü şu anda istediğim işi yapıyorum. Gerçi eşimin desteği olmadan bunu başaramazdım, çok büyük fedakarlıklar yaptı. Çok fazla çalışıyordum. Maliye’deki işimde sabah idman yaptırıyordum. Sonra işe gidiyordum. Sonrada tekrar idmana gidiyordum. Bu yaşantı profesyonel olunca durum yine pek değişmedi. Antrenman olsa da olmasa da sabah 8.30’da başlıyoruz. Sezon bitince de devam ediyor.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu size oluşturduktan ne kadar ilgili bir röportaj yapmak isteyen olabilir, müthiş bir web sayfası olacak? böylece e-mail me olursa!

Adsız dedi ki...

I've to admit that i typically get bored to learn the whole thing however i believe you can add some value. Bravo !

Adsız dedi ki...

ӏt's going to be finish of mine day, however before end I am reading this great article to improve my knowledge.

My blog post Purple Wedding Ideas

Adsız dedi ki...

Hеlpful info. Foгtunаtе me I dіsсoveгed your ѕitе by chance,
and I'm surprised why this twist of fate did not happened in advance! I bookmarked it.

Look at my web blog: SEOPressor V5

Adsız dedi ki...

I am surе this article haѕ tоuchеd all the
internet people, its reallу rеаlly nice pοѕt
on builԁing uр new webρage.

Alsο visit my sіte - SEOPressor V5 review