Merhabalar...

Şu anda Elena Demiryürek'in blog'unda bulunuyorsunuz... Burada benim yazılarımı, röportajlarımı bulabilirsiniz... Fotoğraflarlara gün gelecek zenginleşecek bu blog ama şimdilik zamanı var... Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim

14 Ocak 2009 Çarşamba

“Hayata karşı aceleci olmayın. Yelkenle tanışın”

Fenerbahçe Dergisi 50. Sayı
Röportaj: Elena Demiryürek
Fotoğraflar: Ahmet Hopyar

Kız Kulesi ve Haydarpaşa Garı… İstanbul’da yaşayan herkes bu iki tarihi yeri görmüştür. Peki siz buraları bir botun veya bir yelkenlinin üzerinde seyredebildiniz mi? Biz bu şansı yakaladık. Dünya şampiyonu yelkencimiz Güray Zünbül ile yaptığımızı röportajın fotoğraf çekilmelerini sırasında bu iki mekanı farklı bir açıdan görme şansımız oldu. Güray Zünbül ile üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de yelken sporunun son durumunu ve Fenerbahçe’yi konuştuk. Fenerbahçe sevgisini anlatırken, bağlılığını kelimelere dökmekte zorlanan sporcumuz, başarıları ile dünyanın her yerinde Fenerbahçe ve Türkiye’yi tanıtıyor.

- Bize kendini tanıtır mısın?
1983 yılında İzmir Karşıyaka’da doğdum. Yelkene 1996 yılında Karşıyaka Spor Kulübü’nde başladım. Bugünkü başarılarımda Karşıyaka Spor Kulübü’nün büyük bir etkisi bulunuyor. Dünya Şampiyonu olmamda onların etkisini de yadsımamak gerekiyor. Ortaokul ve lise yıllarım başarılı bir şekilde geçti. 2000 yılında Dünya Şampiyonu oldum. Bu sayede Türkiye’de bir ilke imza attım. Bu başarının ardından Vehbi Koç Vakfı’ndan burs kazandım. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girdim ve Koç Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazandım. Koç Üniversitesi’nde Rahmi (Koç) Bey’in verdiği burs ile okuyorum.


- Üniversite eğitimi ile sporunu bir arada nasıl yürütebiliyorsun?
Spor ve okulu bir arada yürütebilmek gerçekten zor. Özellikle okulda devamsızlık yapmak gibi bir şansım yok. Eğitimde ABD sistemi benimsendiği için zaman zaman bu durum bana zorluk yaratıyor. Ayrıca kulüple okulun tamamen farklı yerlerde olması da zorluğu arttırıyor. Ancak bu yıl okulda son yılım ve mezun olacağım. Şimdilerde Fenerbahçe’ye taşındım bu sayede antrenmanlar konusunda zorluk yaşamıyorum ancak okula girdiğim günden bu yana bana verdikleri desteği de unutamam. Çünkü yarışlarımın çoğu okul döneminde oluyor. Bu nedenle yaptığım devamsızlıklar nedeniyle sorun yaşamıyorum. Bu da bir sporcu için gerçekten önemli bir durum.

- Yelken Türkiye’de fazla ilgi gören bir spor değil. Yelkene başlama öykünü anlatır mısın?
Ben İzmirliyim. Ailem halen İzmir’de yaşıyor. Ağabeyim ise yurtdışında çalışıyor. Benim yelkene başlamamın tek nedeni ağabeyimdir. Okul ve semt takımlarında kalecilik yapıyordum. Ağabeyim beni bir gün antrenmanda aldı ve marinaya götürdü. O gün bugündür yelken ile uğraşıyorum. Ailem olmasaydı bu sporu yapabilmem neredeyse olanaksızdı. Yelken sporunun iki önemli şeye ihtiyacı var: O da zaman ve para. Ailemin bana yaptığı bu destek sayesinde buralara kadar geldim.

- Biraz da kazandığın başarılardan bahsedelim…
1998’de Lazer’e başladım. 1999 yılında ilk kez yurt dışına çıktım ve katıldığım yarışta Balkan Şampiyonu oldum. 1999 yılında Dünya Şampiyonası’na katıldım orada da Dünya 8.’si oldum. Daha sonra 2000 yılında Avrupa, Türkiye Şampiyonluğu geldi. 2000 yılında zaten önemli bir atılım yaptım. Bir çok başarı kazandım. 2000 yılında kazandığım Dünya Şampiyonluğu’nun ardından bir hafta sonra bir sakatlık geçirdim ve 6 ay spor yapamadım. Sakatlık sürecini tamamlamamın ardından 2001 yılında Dünya 5.’liği kazandım. 2005 yılında İzmir’de düzenlenen Universiade oyunlarında da ülkemizi temsil ettim. Birçok yarışa eksiklerimi görmek ve kendi performansımı ölçmek için katıldım. Burada fazla derece elde etmek istemememin bir başka nedeni de rakiplerime kendimi pek göstermek istemememdi.


- Türkiye gibi denizlerle çevrili bir ülkene sence neden yelken fazla gelişmemiş bir spor branşı?
Yelken sporu Türkiye’de çok az biliniyor ve çok az yapılıyor. Türkiye’de insanlar açıkçası biraz tembel. Denizde motorun gazına basıp bir yere gitmek bizim insanımıza daha kolay geliyor. “Rüzgar eser mi, tekne gider mi gideceğim yere 10 dakika yerine bir saatte gitsem yine de o güzellikleri seyreder miyim?” gibi şeyleri pek düşünmüyorlar. Türk insanında yelken sporunu yapacak sabır pek yok. Çünkü motor ile yarım saatte gidebileceğiniz yeri, yelkenli ile yeri geliyor 7 saatte gidebiliyorsunuz. Ama önemli olan o yelkenli ile 7 saatte gidebilmek, amaç o zaten. Ben hayatta o kadar acelemiz olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de yelkencilik yok. Bunu kimse inkar edemez.
- Yelken sporunda yine de bir kıpırdanma var gibi 2000 yılı sonrasında…
Türkiye’de yelken 2000 yılı sonrasında ciddi başarılar elde edildi. Benim Dünya Şampiyonluğumun yanı sıra o dönemde Fenerbahçe Spor Kulübü 2002 yılında Tuğçe Subaşı gibi bir Dünya Şampiyonu çıkarttı. Daha sonra İstanbul Yelken Kulübü’nden yine bayanlarda bir dünya şampiyonu çıktı. Sporcu kısmında bu anlamda önemli bir yükseliş var ama baktığınızda 3 tarafı denizlerle çevrili şu koca ülkede İstanbul’da İzmir’de bir kesim var. Bir de bunların haricinde yelkeni seven ve kendi sahip olduğu yelkenli ile hareket eden bireysel insanlar var.

- Yelkenin Türkiye’de yaygınlaşması için ne yapmak gerekiyor?
Türkiye’de 25-30’a yakın yelken kulübü bulunuyor ama zaman ve para çok önemli. Sponsor desteği ya da devlet desteği olmadan bu sporu insanların yapabilmesi neredeyse imkansız. Bence yelken sporunu bir yere getirmek gerekiyor çünkü bu diğer sporlar gibi değil. Tek başına top oynayamazsın birden fazla kişi lazım. Tek başına kalecilik de yapamazsın birinin sana top atması lazım ama tek başına yelkene binip denize açılabilirsin. Ben yelken yapan bir insan olarak şunu gözlemledim: 8 yaşında bir çocuğu yelken sporu ile uğraşması için verin sonra 21 yaşında o yelkeni bıraksa bile dünyanın hiçbir şeyinde elde edemeyeceği sizin ya da en iyi okulun veremeyeceği bir eğitim almış olur. Yelken bu açıdan bakıldığında bir hayat tarzı.
- Yelkene başlayan bir çocuğun bu spordan ne gibi bir kazanımı olur?
8 yaşında bir çocuk şiddetli bir rüzgarda tekneyi götürmek zorunda kalıyor. Tekne içine su girer onu boşaltması gerekir, bir yerini her hangi bir yere vurur o sırada acıyı unutmaya çalışır. Arkasından rakip geliyordur ona kendini geçirmemeye çalışır. Hiçbir şey yapamazsa karaya dönemeyeceğini anladığında o teknede kalmaya çalışır. Böylece önemli bir eğitim almış olur. Yelken bireysel bir spor gibi görünse de aslında yarattığı arkadaşlık, dostluk bağları neredeyse ölene kadar sürer. Ayrıca bu sporda pes etmek gibi bir şansınız da yok. Yani “Hocam beni değiştir” deme lüksünüz de yok. Ayrıca antrenmanlara devam etmemek gibi bir durumunuz da olmaz. Bir gün, iki gün uzak kalabilirsiniz ama üçüncü gün siz kendi isteğinizle gelir antrenmanlarınıza başlarsınız. Ayrıca bu sporda tatlı bir çekişme var. Futboldan örnek vererek anlatayım: Futbola başlayan bir çocuk önce seçilir sonra A Takım’a yükselmek için çaba sarf eder. Direkt olarak A Takımda oynayamazsın. Tecrübesizsindir, kendini ispat etmen gerekir ama yelkende belirli kuralları öğrendiğin takdirde kendi çabaların ve yeteneğin ile bu aşamalara ihtiyaç duymazsın, Türkiye Şampiyonu bile olabilirsin.

- Fenerbahçeliliğinden biraz bahset bize…
Fenerbahçe benim için ayrı bir olgu. Çünkü küçüklüğümden beri tuttuğum, hayranı olduğum takımda artık mücadele ediyorum. Bunu anlatabilecek kelimelerin olduğunu sanmıyorum. Geçtiğimiz gün bir iş için kulübe gittim ve orada kilitlendim. İnsanlara cevap veremez oldum. Yöneticiler, Fenerbahçe Kulübü ayrı bir olgu. Ben Karşıyaka’dan dolayı kulüpçülük olgusunu az çok bilirim ama şimdi fark ettim Karşıyaka’da küçük bir Fenerbahçe. Fenerbahçe profesyonel, Karşıyaka amatör.
- Fenerbahçe için mücadele ediyor olmak nasıl bir duygu?
Fenerbahçe hayranlığı, taraftar ruhu ve Fenerbahçe için mücadele ediyor olmak beni çok mutlu ediyor. Çok garip bir duygu. Çünkü inanılmaz bir ortam var. Sporculara sundukları imkanlar gerek benim branşımda gerekse diğer branşlarda çok büyük. 100 yıllık bir kulüp olmasının etkisi büyük ama ben bu imkanların 100. yıl nedeniyle olduğunu da sanmıyorum. Çünkü geleceğe yatırım fazlasıyla mevcut. Bu da sporcuların kendini güvende hissetmesini sağlıyor. Her şeyin en iyisi yapılmaya çalışılıyor ve bu da çok önemli. Gerek yelken şubesi, gerek bize sunulan tesisler, örneğin Dereağzı Tesisleri bence her açıdan bir spor kompleksi. Bir sporcunun arayıp da bulmak istediği her şey burada mevcut. Yelken şubesi’nde Yılmaz (Yamaç) Ağabey ve ekibinin yardımları, çalışmaları da göz ardı edilemez bir olgu.

- Fenerbahçe’nin bir sporcusu olmak, peki…
Burada dert yok, tek dert başarı olsun. Düşünmesi gerekenler düşünülüyor ve yapılıyor. Sporcuya burada sadece çalışmak ve başarıyı kazanmak kalıyor. Malzeme sorunumuz yok, Dereağzı Tesisleri’nde istediğimiz gibi sporumuzu yapıyoruz. Kendi kondisyon salonumuz var. Yurtdışındaki yarışlara katılmak ister sporcu bu da en iyi şekilde bize sağlanıyor. Bu sayede daha çok deneyim kazanıyoruz.

- Futbol maçlarına geliyor musun?
Ben Fenerbahçe maçına kısmet olup da hiç gidememiştim ama Sivasspor ile kendi evimizde yaptığımız maça gittim. O günü size şöyle anlatayım: Koltuğumuz üst katlardaydı stada girdim ve geri çıktım. Heyecandan nefessiz kaldım, sonra yeniden girdim. Çünkü o atmosfer insanı kendinden geçiriyor. “Anlatılmaz, yaşanır” demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Her alanda büyük işlere imza atmış bir topluluk olduğumuza inanıyorum.
- Fenerbahçe’nin ve sporun Türkiye için önemi hakkında ne düşünüyorsun?
Bence bir ülkeyi tanıtmanın en önemli yolu spor. Fenerbahçe’nin de Türkiye’nin tanıtımında büyük bir etkisi olduğunu söylemek gerekiyor. Biz sporcular olarak uluslararası arenada kendimizi gösterdikçe başarılar elde ettikçe hem Türkiye’nin hem de Fenerbahçe’nin tanıtımı yapılmış oluyor. Olimpiyatlarda derece yapmak istiyorum. Bunun en önemli nedeni de Türkiye. Çünkü bu sporda başarılı olduktan ve belli bir yere geldikten sonra insanlar “Aa bakın bunu bir Türk başarmış” diyecekler. Yelkende uluslararası bir derece bir çok şeyden daha önemli çünkü dünyanın en zengin insanları yelken ile uğraşıyorlar. Adamlar zamanlarını yelken ile geçiriyorlar. Onların dikkatini çekmek, bizim de bu alanda var olduğumuzu göstermek çok büyük bir önem taşıyor. Maddi bir geri dönüşümü yok ama Yelken yapacaksanız para kazanmak için yapmayacaksınız.

- Bu sporda ve gelecekle ilgili hedeflerin neler?
Türkiye Şampiyonu olmak ve 2008 Pekin Olimpiyatları’nda yarışma hakkını kazanmak ve Türkiye’ye bu hakkı getirmek en temel hedefim ama bu “Tamam katıldık bitti” olarak algılanmamalı çünkü ben “Olimpiyatlara gidiyim orada o sporcular nasıl yarışıyor nasıl hazırlanıyor” demek için değil, orada başarı kazanmak, Türkiye’ye ve Fenerbahçe’ye bu gururu yaşatmak istiyorum. Dünyanın en iyisi olmak istiyorum. Fenerbahçe’de olmamın en önemli nedenlerinden biri de bu. Çünkü dünya ile yarışabilmemizi sağlayan olanaklar sadece Fenerbahçe’de var. Bildiğim kadarı ile kulüp bazında futbol kulübünün şubesi olan yelken kulübü dünyada da oldukça az. Genelde hep özel kulüpler var. Bence yelkende diğer branşlar hakkında yorum yapmak bana düşmez kendi branşım için konuşursak, Türkiye’de bir sporcunun ihtiyacı olan tüm imkanlar Fenerbahçe Kulübü’nde bulunuyor. Fenerbahçe’de olmak da ayrı bir avantaj. Hedefim dünyanın en iyisi olmak. Olmaması için benden başka bir neden yok. Çünkü çalıştıktan sonra ve böyle imkanlar da olduktan sonra başarının kendiliğinden geleceğine inanıyorum.

- Koç Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi alıyorsun. Bu eğitimi ilerde sporla birleştirmeyi düşünüyor musun?
Koç Üniversitesi’nin eğitimi yadsınamaz. İlerde aldığım psikoloji eğitimini spor ile birleştirmek ve spor psikolojisi konusunda uzmanlaşmak istiyorum. Okuduğum dal üzerinde yoğunlaşmak ve belki de örgüt psikolojisi okuyarak mentörlük yapmak istiyorum. Bu idealimi şöyle anlatabilirim: Günün birinde bu eğitimimi kullanarak Fenerbahçe Futbol A Takımı mentörü olmak gibi amaçlarım var. Gelecekte sporculara yardım etmek istiyorum.

- Türkiye’de sporcu olmak nasıl bir şey?
Türkiye’de sporcu olmak çok zor. Çünkü herkes eleştiriyor. Kimse de tutup size yaptığınız yanlışları gösterip bak bunları yapıyorsun bu yanlış ama doğrusu bu demiyor. Bu insanı demoralize ediyor. Bu durumda psikoloji okumanın bana büyük avantaj kazandırdığına inanıyorum. Çünkü bu gibi durumlarda o insanların bunu neden yaptıklarını ve iyi niyetli olmadığını anladığımda ona göre bir yöntem izliyorum. Çıtayı daha yukarı çıkartmak önemli.

- Son olarak Fenerbahçe Dergisi aracılığı ile taraftarımıza ve camiamıza söylemek istediğin bir şey var mı?
Bugünlere gelmemde emeği olan herkese çok teşekkür ediyorum. Fenerbahçe için yarışmak büyük bir gurur. Taraftarı olduğum gönül verdiğim kulüpte daha büyük başarılara imza atacağıma inanıyorum. 100. yılımızda ve ilerleyen yıllarda da başarı için mücadele edeceğiz.

Hiç yorum yok: